24 Ocak 2009 Cumartesi

BOŞVERECEKSİN BAZEN

Uyurken yarın uyanacak mıyım kaygısı duymadan; kendini uykunun kollarına teslim edeceksin.

Bir parça kuru ekmekle, bir tas suyla dünyanın zengini olmanın, mutluluğunu yaşacaksın.

Nefes alırken; ciğerlerini yırtarcasına alacaksın ki yaşadığının farkına varacaksın.
Boş vereceksin bazen…
Yüreğin kan ağlasa da kocaman bir gülümseme yakıştıracaksın ki yüzüne mutluluğu utandıracaksın.
İşini, evini, telefonunu bilgisayarını randevu defterini atıp bir pantolon bir ceket atacaksın kendini sokağa…
Şöyle kır bayır dolaşıp, özgürce gücün tükenene kadar arkana bakmadan koşacaksın…
Sonra usulca çimlere uzanıp, toprak ananın ninnisini işiteceksin huzurla
Boş vereceksin bazen…
Ağlamak istiyorsan gözyaşlarını akıtacaksın kim ne der kaygısı duymadan.
Bir dosta sarılırken; tüm yüreğinle kucaklayacaksın ki sevgini hissettirebileceksin.
Seveceksen; gözü kara dalacaksın sevdaya sonu ne olur tasası duymadan…
Boş vereceksin bazen…
Yarın ne olacak kaygısı duymadan yaşayacaksın delicesine…
Çünkü yaşamak bir sevdadır; her çağda yeni ad konan…

22 Ocak 2009 Perşembe

GİDENE ''KAL'' DEMİYECEKSİN...!

Gidene kal demeyeceksin...
Gidene kal demek zavallılara,
Kalana git demek terbiyesizlere,
Dönmeyene dön demek acizlere, Hak edene git demek asillere yakışır
Kimseye hak etmediğinden fazla değer verme
Yoksa değersiz olan hep sen olursun...
Düşün...
Kim üzebilir seni senden başka?
Kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen?
Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?
Kim yıkar, yıpratır sen izin vermezsen?
Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?
Her şey sende başlar, sende biter...
Yeter ki yürekli ol, tükenme, tüketme
Tükettirme içindeki yaşama sevgisini...
Ya çare sizsiniz ya da çaresizsiniz...

Öyle bir hayat yaşadım ki cenneti de gördüm cehennemi de.
Öyle bir aşk yaşadım ki tutkuyu da gördüm pes etmeyi de.
Bazıları seyrederken hayatı en önden,
Kendimi bir sahnede buldum oynadım
Öyle bir rol vermişlerdi ki okudum okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde,
Hem kızdım hem güldüm halime.
Sonra dedim ki söz ver kendine
Denizleri seviyorsan dalgaları da seveceksin,
Sevilmek istiyorsan önce sevmeyi bileceksin,
Uçmayı biliyorsan düşmeyi de bileceksin,
Korkarak yaşıyorsan yalnızca hayatı seyredeceksin.
Öyle hayat yaşadım ki son yolculukları erken tanıdım.

Öyle değerliymiş ki zaman hep acele etmem bundan anladım.





NİETSZCHE





........................

15 Ocak 2009 Perşembe

ANKARA'm.... İSTANBUL'um....İZMİR'İM...Hepsininde yeri ayrı....

Ankara, En iyi kalpli üvey ana Bu şehri bu kadar yalın anlatan başka bir şey olamaz sanırım. Sorumluluklarını bilen, asla kötü davranmayan ama sonuçta bir üvey ana olan Ankara. Bu şehirde insanlar bekler. Emekliliği, askerin bitmesini, rüşvetin gelmesini, gönderdiğiniz evrakın cevaplanmasını, suskun devletin konuşmasını beklerler. Taşı çatlatacak bir sabırla bir şeyleri beklerler, kim bilir bekledikleri hayattır. Belki denizi görselerdi beklemezlerdi. Denizi su sanırlar. Suyu görmek için göllerin kıyısına gidersiniz ama su ufka uzanmaz. Bir suyu deniz yapan ufuk yoktur Ankara'nın göllerinde. Oysa ne önemlidir suyun hiç bitmemesi ve uysal bir sevgili gibi gökyüzüyle birleşmesi. O vaatker ufuk çizgisi, o nasıl güzeldir. Her zaman ötelerde bir şey olduğunu fısıldayan o şehvetli çizgi. İnsanlar Ankara'da beklerler, kim bilir bekledikleri hayattır. İstanbul'da ise durum daha vahimdir. Hayat sanki bir adım ötede duruyor gibidir. Doğruya doğru, dünyanın en güzel şehridir İstanbul, ama hayat eli çabuk davranır. Daha siz elinizi uzatmadan işveli bir kadın gibi kaçar gider. Bu yüzden hırsla kovalarlar hayatı İstanbullular. Beklediği şeyin belki de hiç gelmeyeceğini söyleyen şeytani fısıltıya rağmen, Ankaralının dingin tevekküllü bekleyişinde bir huzur vardır. Ama İstanbullunun hırslı kovalamacasında ne huzur vardır ne de tatmin. Dünyanın en güzel şehri hemen kol mesafesindeyken kendilerini yiyip yutan bir kovalamacanın içinde kaybolur giderler. Hayat kaçar, onlar kovalar. Ama İzmir... İzmir'de hayat beklenmez, kovalanmazda. O zaten sizinle beraberdir. Ufkun ötesini muştulayan bir deniz vardır. Mutlulukla dolu, sakin bir sevişmenin tadındadır körfez. Körfez vapurlarının sakin gidişinde hırslarınız yok olur, kovalamayı bırakırsınız, hatta martılara gevrek atacak kadar iyilikle dolarsınız. Ne varsa bu şehirde, bayatlamış vapur çayı bile nektar olur. Hafta sonları denize doğru bir göç başlar. "Ey hayat, biz Çeşme'ye gidiyoruz sen de arkadan gel" der İzmirliler muzipçe. Ve ne gariptir ki hayat, uslu bir çocuk gibi onların peşinden gider. Ne garip, uçak biletinin üzerinde adımın hemen yanında yazan IZM harflerine sevgiyle bakıyorum. Sabırsızım, sevgilisine kavuşacak aşıklar kadar. Cemal Süreya ........................................ bu yazıyı paylaşmak için değil saklamak için ekliyorum aslında ama okuyanınız olur da beğenirseniz belki yüzünüzdeki bir gülümseme bana da yansır...