Karşımda ışıkları ile göz alıcı duran kalenin haşmeti etkiliyor önce. Sonra şelaleden akan suların çıkardığı çığlıklar. Bir kafedeyim, dayanamayıp kalemi kağıdı çıkarıyorum çantamdan. Her daim yazı defteri ile gezmenin verdiği bir alışkanlık olsa gerek.
Tam karşımda kocaman bir park ve içinde yel değirmeni, cıvıl cıvıl insanlar. Bu sene havaların mevsim normallerinin dışında gitmesi bir yandan canımı yakarken bir yandan da yeni bir mevsimin başlaması heyecanlandırıyordu. Ağaçlar, kışlıkları üzerinden atsam mı atmasam mı diye düşünürken tomurcuklar dayanamamış ve biz geldik diye çıkıvermişler dalların ucundan. Topraktan baş vermiş geçen yıldan kalan çimlerin dayanıklıları. Böyle havaların olmazsa olmazı olan minikleri de unutmayalım, topları ve bisikletleri çıkmış tozlu depolardan. Bense oturmuş bakınıyorum etrafımda ki yaşanmışlıklardan bir pay çıkarabilir miyim diye.
Birden yıllar öncesi anılarıma dalıyorum. Kalbimin ilk çarptığını hissettiğim o sıcacık, tertemiz duyguların yaşandığı küçük mahallemize gidiyorum. Akşam üstleri uzaktan da olsa sırf onu görebilmek adına, evden on, on beş dakikalığına kaçtığım, heyecandan tir tir titrediğim, tanıdık birilerine yakalanma korkusu en çok da babama. Sabah olunca ayna da süslenip bahçeye çıkmak keyif verirdi. Hani kapımızın önünden geçerken belki beni görür de aklı kalırdı. Salına salına geçerdi; o da izlendiğinin farkında. Saçlarını eliyle düzeltir bir yandan da göz ucundan keserdi. Hey güzel Allah’ım nasılda güzel günlerdi. Hem korkudan ödüm patlar hem de yüreğinin götürdüğü yere giderdim.
Günlerden bir gün ilk aşkla yaşanan heyecan doruk noktasına tırmandı, çünkü ertesi gün buluşacağız. İçim içime sığmıyor. Anneme bir mektup yazıyorum bahçenin bir köşesine saklanıp. İşte o yıllardan gelir yazma merakım. Hiç veremediğim ve yıllar sonra ilk okul dosyasının arasından bulduğum diğer mektuplar gibi…
Yıllar sonra şimdiki evime taşınırken elime geçen bir karton kutuda buldum tüm mektuplarımı. İlkokul karnelerim, takdir ve teşekkürlerimle beraber sarmışım sıkıca. Açarken yine aynı heyecanı duymaya başladım, titreyerek açtım sanki anılarım kaçacaktı. Birer birer başladım mektupları okumaya, birden bütün oda değişti döndüm lise yıllarıma. O an bir de bana sorun nasıl buldum heyecanla o mektubumu. İşte şimdi yazıyorum sizlere.
Bilmem sana bu duyguyu nasıl anlatsam…
İçim içime sığmıyor annem ,
Heyecandan kanatsız uçmak geçiyor içimden
Bir yanım çok mutlu ve içimi ateş basmış
Bir yanım da suçlu ve ürkek, üşümekte
Ah annem ah sana söyleyebilseydim aşık olduğumu
Ne bileyim utandım mı korktum mu
Ama gözlerine bakamadığımı hatırlıyorum,
Sanki anlayacaksın da ertesi gün dışarı çıkmama izin vermeyeceksin diye
Öyle korkuyorum ki
Nasıl hoş olurdu senle paylaşmak
Bu ilk heyecanı ,mutluluğu annem
Yarın çok güzel olmalıyım anne
Güneş yanımda sönük kalmalı
Serçeler eşlik etmeli şarkımıza
Başımda papatyalardan oluşan bir taç
Yarın çok ama çok güzel olmalıyım
Gözlerimin içi ışıl ışıl ellerim titriyor heyecandan
Ah annem ah sana söyleyebilseydim aşık olduğumu
O ilk heyecanı paylaşabilseydim seninle
Yarın çok güzel olmalıyım anne
Baharla beraber açan çiçekleri ,
Tomurcuk vermiş dalları kıskandırmalıyım
Kelebekler gibi uçuşmalıyım
Mektubu yazdım ama verebileceğimi sanmıyorum
Belki bir gün anlatma cesaretim olursa…
Yada
Sen önce bulursan mektubu
Ne olur affet beni anne …
Affet bu duyguları sensiz yaşadığım için…
Gözyaşlarım indi inecek etrafımdaki masalardan bana bakmalarını istemediğim için zor tutuyorum. Gençliğimizde çok saftı duygular, kirlenmemiş, çamur atılmamış. Tertemiz aşklardı. İşte bu aşklar için ağlanırdı. Ağladım da hem de hıçkıra hıçkıra , başımı yastıklara gömüp ağladım. Sanki gözümden akan boncukları bir yandan yastığımın üzerinden toplamak bir yandan da ne kadar ıslanmış yastığım diye düşünerek ilgiyle izlerdim. Oysaki şimdi yaşanan sevdalara daha bir üzülüyoruz değer mi değmez mi emin olmadan. Daha içli ağlıyormuşum gibi geliyor .
Biraz irdeleyince düşüncelerimi, ağladığım aşklar mı yoksa giden tertemiz ilişkiler mi diye beni düşüncelere zerk ediyor. Nerde o yılların silip götürdüğü dost diye bildiklerimiz. Nerde o sevgililer, nerde o masum kızlar oğlanlar…Laçkalaşmış ve cıvımış ilişkilerden oluşmuş bir dünya olduk .
Ah ne güzel günlerdi diyemeden geçemiyorum. Biliyor musunuz annem hala okumadı o mektupları…
12 Mayıs 2010 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder